Eva Haylel B. Bledel Kehanet Profesörü/Cafe Sahibi/Dükkan Sahibi
Mesaj Sayısı : 91 Yaş : 28 Rp Yaşı : 20 Rp Partneri : Olması birşey değiştirmez.Ama yinede Aranıyor! Savaş Tarafı : Tabikide Ölüm Yiyem(N) Asa : Kristalin Gözyaşı Animagus : Aslan... Patronus : Baykuş Durum : Kayıt tarihi : 20/08/08
Character Shett Büyü Gücü: (50/100) Özel Yetenek: Görücü
| Konu: Dersimle İlgili Bilgiler Paz Ağus. 24, 2008 5:30 pm | |
| Kehanet Nedir
Kehaneti, en yalın anlamıyla, duyular dışı bir sezgi yoluyla, doğrudan doğruya geleceğin bilinmesi olarak tanımlayabiliriz. Kehanet olgusuna en ilkel kabine kültürlerinden en gelişmiş uygarlıklara kadar her toplumda rastlamak mümkündür. Çünkü bu olgu biz insan şuuruna özgü bir yeteneğin eseridir ve bazı insanlarda doğuştan mevcut olmakla beraber aslında hepimizin içinde saklı durmaktadır. Nitekim hemen hepimiz yaşamlarımızda en azından birkaç kez geleceğe ait sezgiler ya da rüyalarımızın gerçekleşmesi gibi -gerek kendimizde, gerekse çevremizde- olaylara rastlamışsızdır.
Dilimizde yaygın olarak kullanılan kehanet Arapça kökenli bir sözcüktür ve Türkçe karşılığı önbili'dir. Kehanette bulunan kişilere her çağda, her toplumda farklı isimler verilmiştir. Bu isimlerden dilimizde en yaygın olarak yerleşmiş olanı kahin (erkek) veya kahine'dir (kadın). Kahin sözcüğünün anlamı, gaipten haber veren ve Tanrı habercisidir.
Ruhsal alem, beş duyumuzun algı sınırlarının üzerinde bulunan ve çok daha ince vibrasyonlardan oluşan, fizik kanunların dışındaki kanunlara tabi olan bir boyuttur ve insan her an bu boyutla iç içe yaşamaktadır.
Duyular dışı yeteneklere sahip olan kişilere genel anlamda medyum adı verilmiştir. Özel yeteneklere sahip olan medyum tabiatlı kişiler, ruhsal alem veya ruhsal boyutun varlıklarıyla iletişim kurabilmektedirler. Alınan bilgiler, insanın günlük yaşamı içerisinde duyular kanalıyla algılayamadığı, fakat özel şuur durumları içerisinde uzanabildiği farklı boyutlardan ve bu boyutlarda varlığını sürdüren yüksek deneyimlere sahip, insanların gelişimlerinden sorumlu idareci ruhsal varlıklardan alınan ruhsal tebliğlerdir.
Kehanetler büyük bir buz dağının su üstünde görünen küçücük bir bölümü gibidir. Asıl önemli olan suyun altındaki görünmeyen kısmıdır.
Kehanete Duyulan İlginin Temeli Günümüzde bile gelecekte nelerin olacağı birey, toplum ve dünya insanlığı olarak herkesin ilgi duyduğu, merak ettiği bir konudur. Kehanete duyulan ilginin temelinde, insanın geleceğe karşı zayıf ve bilinçsiz durumda bulunmasından ötürü, yaşama karşı daha bilgili olarak direnebilmek, kendini emniyete almak, arzularının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini öğrenmek, aşırı derecede eş koşulan hedeflerin gerçekleşmeme durumunda hayal kırıklıkları yaşamamak ve kaderinin ne olduğunu bilmek isteği yatmaktadır.
Eski Toplumlarda Kehanet
Eski çağlarda başvurulan kehanetlerde, zaman zaman, tüm bir ulusun geleceğini öğrenme endişesi de bulunurdu. O çağlarda kahinlerin, falcıların sayısı oldukça fazlaydı. Yüksek sınıfa mensup olanlar ve ülkeyi yönetenlerin de özel falcıları kahinleri bulunurdu. Görücülerin ve kahinlerin yanı sıra aşağı seviyeden kahinler de vardı ve bunlar, halkın önem verdiği her türden işareti yorumlamak gibi bir mesleğe sahiptiler. Bunların çeşitli garip yöntemleri vardı ve bu tip aşağı seviyeden kehanet yöntemlerinde göksel bir ilhamın payı yoktu.
Aruspis'ler, Etrüsk kökenli Romalı kahinlerdi. Bunlar kurban edilen hayvanların (genellikle boynuzlu) bağırsaklarını inceleyerek kehanette bulunurlardı. Bu geleneğe yüzlerce yıl önce Orta Asya toplumlarında da rastlamaktayız. Bu işi, daha sonra yıldırımı yorumlayarak devam ettirmişlerdir.
Aruspisler, hayvanın kurban öncesi halini, can çekişmesini, daha sonra iç organlarını (bağırsakları, kalp ve karaciğeri) incelerler; sonra yakılışı sırasında çıkan alevlere bakarlar, ayrıca kurban töreni sırasında kullanılan suyu, tütsüyü, şarabı ve unu inceleyip kehanetlerde bulunurlardı. Vardıkları hükümler, özellikle görünmez olaylar, kamuoyu ve Roma'nın kaderi hakkında olmaktaydı.
Yanmakta olan ateşe bakarak kehanette bulunmaya Piromansi [Mansi=Manteia (Yun) kehanet tekniği anlamındadır], bundan çıkan dumanlara göre kehanette bulunmaya da Kapnomansi denir. Bunlar o dönemin en yaygın teknikleriydi. Şayet ateş zor yakılırsa, alev göğe doğru dikey yükselmezse ve çok parçalı olursa, ayrıca yağmur, rüzgar ya da başka herhangi bir etkiden dolayı sönerse, tüm bunlar felaket haberi olarak yorumlanırdı. Tersine, şayet alevler yakılan kurbanın cesedine iyice nüfuz ediyorlarsa, alev düz ve temiz şekilde yükseliyorsa, duman çıkarmıyorsa, bu, kurbanın tanrılarca kabul edildiği anlamında yorumlanırdı.
Dumanın yoğunluğu, rengi, kalınlığı ve yönü de önemli işaretlerden sayılırdı. Tütsüden çıkan dumandan anlam çıkarmaya Lebanomansi denirdi.
Yere dökülen unun aldığı şekillere bakılarak da kehanette bulunurlardı. Buna da Kritomansi denmektedir.
Roma'da bazı kutsal sayılan kuşların uçuşunu, ötüşünü ve yem yiyişini yorumlayan kişilere ise Ogür denirdi. Eski Roma'da Ogürler, önemli kişiler olarak kabul edilirlerdi. Ogür, genellikle gün doğmadan önce dışarı çıkar, başı örtülü olarak gider ve ağaçsız bir yerde dururdu. Burada bazı kutsal sözler söyledikten sonra elindeki değneği yukarı kaldırır ve göğün kısımlarını belirlerdi; ayrıca arazinin içinde kehanetin gerçekleştirilebileceği sınırları da saptardı. En ufak bir rüzgar dahi çıksa ellerinde taşıdıkları fener söner, onlar da böylece boş yere uğraşmayı bırakırlardı.
Toprak yüzeyindeki çatlaklara, pürtüklü kısımlara bakarak ya da toprağa taşlar atıp bunların aldıkları şekli yorumlayarak yapılan kehanete de Jeomansi denir. Bu, Araplarda çok yaygın olan bir yöntemdi.
Gastromansi ise şöyle uygulanırdı: Etrafı meşalelerle çevrili bir kabın içine saf su konurdu. Sorulan sorunun cevabının, suyun içinde meşalelerin meydana getirdiği ışık hareketlerine bakarak alındığı ve bunu da, sadece ergenlik çağında bir gencin ya da hamile bir kadının görebileceği söylenirdi.
Alektriomansi şöyle gerçekleşirdi: Bir çember ya da kare üzerine alfabenin harfleri çizilirdi ve her biri üzerine bir buğday tanesi konurdu. Figürün ortasına konulan bir horozun bu taneleri nasıl yediğine bakılırdı. Buğday tanelerinin altındaki harfler sırasıyla not edilir ve ortaya çıkan kelimelere göre tahminler yapılırdı.
Botanomansi uygulamasında ise, danışan kişi adını ve sorularını bitkinin yapraklarına yazar ve bunlar rüzgara bırakılırdı. Bir süre sonra rüzgarın çok dağıtmadığı yapraklar toplanır ve biraraya getirilerek, üstlerinde yazılı harflerle cümleler oluşturulur ve cevap alınmaya çalışılırdı.
Molibdomansi'de düz ve yaş bir masa üzerine eritilmiş kurşun akıtılırdı. Katılaşan kurşun çok sayıda küçük işaretler oluştururdu ve bunlar yorumlanırdı. Seromansi de tıpkı Molibdomansi gibi uygulanırdı. Farkı, kurşun yerine balmumu kullanılmasıydı.
Daktiliomansi'de ise, alfabenin 24 harfinin yazılı olduğu bir masanın üzerinde, bir ipe asılı durumdaki yüzüğü sıçratırlar ve bunu üstüne düştüğü harfleri bir araya getirerek cevabı saptarlardı.
Tefromansi yönteminde, herhangi bir şeyin üstüne küllerle yazı yazılırdı. Sonra bu, rüzgara tutulur ve rüzgarın silemediği harflerden kehatte bulunulurdu.
Onomamansi ya da özel isimlere bakarak kehanet, eskiler tarafından çok kullanılırdı. Her harfe sayısal bir değer verilir ve isimdeki sayının toplamından ya da ismin kökenine bakarak anlam çıkarılırdı.
Nekromansi, ruhsal varlıklara danışma vasıtasıyla danışma veya kehanet anlamına gelmektedir. Çok eski çağlara uzanan bu yöntem, günümüzün spiritizm tecrübelerini andırmaktadır.
Verdiğimiz bu örneklere daha nicelerini eklemek mümkündür. Bunlara, bazılarının sitemizde de bulunduğu Oniromansi'yi (haberci rüyaların yorumlanması), Kartomansi'yi (iskambil falı) ve onun atası ve esası sayılan Tarot'u, Astroloji'yi ve ayrıca Çinlilerin I-Ching'ini örnek verebiliriz.
Burada altı çizilmesi gereken önemli husus şudur: Gerçek kehanetlerde, şamanın ya da kahinin kullandığı eşyalar sadece konsantrasyonu belli bir noktada toplamak için kullanılmaktadır. Şuurunu belli bir vibrasyona yükselten medyuma çeşitli ruhsal varlıklardan veya ruhsal varlık topluluklarından, insanlığın genel gidişiyle ilgili bilgiler verilmektedir. Yani burada kahinin kullandığı cisimlerin veya eşyaların hiçbir önemi yoktur.
Nostradamus
Nostradamus ya da gerçek ismiyle Michel de Nostre Dame 14 Aralık 1503 tarihinde, Avignon ile Arles arasında yer alan Saint - Remy de Provence'da dünyaya geldi. Doğduğu ev halen görülebilir durumdadır. Babası Jaume de Nostre Dame bir noterdi ve çocukluk arkadaşı olan Reyniére de Saint-Remy ile evlenmişti. Nostradamus'un dedesi olan Jehan de Saint-Remy, Anjou kralı René'nin doktoruydu.
Nostradamus'un babasının ataları, İsaşar adlı Yahudi kabilesinden gelmişlerdir. Söz konusu kabilenin, eski Ahit'te adı geçen, birçok peygamberin bağrından çıktığı bir kabile olduğu ve İşaya, Yeremya ve Malaki ile Nostradamus arasında doğrudan bir kan bağı olduğu ifade edilir. Nostradamus'un dedesi Jehan, yahudi mistizmi Kabbala ve astroloji ile yakından ilgiliydi. Bu yüzden küçük Michel henüz altı yaşından itibaren bu ilimlerle ve o devirde çok önemli olan çeşitli otlar ve bitkilerle ilgili bilgilerle yetiştirildi.
Genç yaşta Yunanca, Latince ve İbranice öğrenen Michel, dedesi öldükten sonra ailesi tarafından eğitimini tamamlaması için Avignon'a gönderildi. Okulda, tabiat ilgili derin bilgileri ve olağanüstü hafızasıyla herkesi şaşırtıyordu. Bir metni bir kez okuması yeterliydi; tek kelimeyi bile şaşırmadan baştan aşağı tümünü ezbere tekrarlıyordu.
Avignon'daki okulda Latincesini hayli ilerletti ve 1521'de Montpellier Tıp Okuluna girdi. O zamanlar astroloji, tıp öğrencilerine ek ders olarak okutuluyordu.
Öğrenimine devam ettiği bu dönemde ortaya çıkan veba salgını her yeri kasıp kavuruyordu. Michel De Nostre Dame, üniversiteyi terk etti ve dört yıl boyunca Narbonne, Taulouse ve Bordeaux kentlerinde yaşayan insanları tedavi etmek için uğraştı. Ardından Montpellier'ye geri dönerek doktorasını aldı. Hocaları onun bu salgın bölgelerinden nasıl olup da sağ çıkabildiğine şaşırıyorlardı.
Diplomasını eline aldıktan sonra Languedoc ve Provence'da epeyce gezip durdu. Hayatını doktorluk yaparak ve bir yandan da çeşitli makyaj boyaları, parfümler imal edip satarak kazanıyordu.
Daha sonra Agen'e geldi. Orada evlendi ve iki çocuğu oldu. Ancak her ikisi de çok küçük yaşta öldüler. Ardından 1539'da karısını da ani bir ölümle yitirdi. Bunun üzerine orayı terk ederek, sekiz yıl boyunca Fransa ve İtalya'nın bazı yörelerini dolaşıp durdu.
Durugörü yeteneği bu seyahatleri sırasında ortaya çıktı. Anlatılanlara göre, günün birinde yolda rastladıkları genç bir keşişin yanına giderek önünde diz çöktü. Yanındakiler hayretlerini gizleyemeyerek neden böyle garip bir davranışta bulunduğunu sormaları üzerine ise Papa'nın önünde diz çökülür yanıtını verdi. O genç keşiş yirmi yıl sonra Papa IV. Sixte diye tanınacak olan kişiydi. Bu yıllarda Babil, Mısır ve Kalde'de majik çalışmaları da inceleme fırsatı buldu.
1544'de Marsilya'ya gitti; çünkü orada veba salgını başlamıştı. Ardından 1546'da salgının korkunç boyutlara ulaştığı Aix-en-Provence'a ve bunu takiben de Lyon'a gitti ve hastalıkla savaştı.
1547 yılında kardeşi Berthard de Nostre-Dame kendisini Salon kentine davet etti ve onu genç bir dul ile tanıştırdı. Hemen evlendiler ve Michel de Nostre-Dame bu küçük kente yerleşti. Kırkdört yaşındaydı. Ve çok şeyler görmüş, çok ıstıraplar çekmiş, hayatını insanlara adamıştı. Salon'da doktorluk yapmaya devam etti; bir yandan da kadınlar için makyaj malzemeleri (boyalar, kokular) üretiyor, hastalar için yazdığı ilaçları da bizzat kendisi yapıyordu. Boş zaman buldukça da durmadan yazıyordu. Gezginci yaşamı sırasında buna pek zaman bulamamıştı.
Seyyar satıcıların köylerde sattıkları yıllık almanaklar ve ardından da Yüzü Güzelleştirmek ve Renklendirmek İçin Boyalar ve Kokular isimli bir kitap yayınlandı.
1555 yılının Mayıs ayında, kehanetlerinin ilk üç bölümü yayınlandı. Bunlara Yüzlükler (Centuries) adı veriliyordu. Nostradamus, kehanetlerini dörtlü mısralar halinde yazmıştı. Bu dörtlüklerin yüz tanesi bir araya gelerek bir "Yüzlük" oluşturuyordu. İlk üç yüzlükle birlikte oğlu Sezar'a yazdığı önsöz ve dördüncü yüzlüğe ait elli altı dörtlükte yayınlandı. Bunların büyük yankılar uyandırmasının ardından 1557 yılında yayınlanan yüzlüklerin sayısı yediyi buldu. Kehanetleri Michel de Nostradamus'un kehanetleri adıyla yayınlanıyordu. Yani Nostre-Dame adı, Nostradamus olarak değişmişti. Birçoklarının bunun, asıl isminin Latincesi olduğunu düşünmelerine rağmen Nostradamus Latince'de bizde olanı veriyoruz anlamına gelmektedir, yani bunun bir tebligat, bir ifşaat olduğu kastedilmektedir.
Ününün iyice yayılması üzerine Fransa Kralı'nın daveti ile Paris'e gitti. Kraliçe'ye çocukları ile ilgili kehanetlerde bulundu. Saray ve çevresine mensup kişilere horoskoplar çizdi, kehanetlerde bulundu. Kraliçe o kadar etkilenmişti ki, bir gün kahini Salon'daki evinde bile ziyaret etmişti. Ancak Nostradamus gut romatizması ve su toplaması ile giderek hastalanıyordu.
Ve Nostradamus 1/2 Temmuz 1566 gecesi, 62 yaşındayken, yerel papaza bir akşam önce söylediği ve 141. kehanette belirttiği gibi öldü:
Kralın armağanını aldıktan sonra Bir saray dönüşü, verecek son soluğunu En sevgili dostları, yakınları yatağının Ve sedirin başında; ölmüş bulacaklar onu
NOT:ÖĞRENCİLERİMİN OKUMASINI TAVSİYE EDİYORUM... | |
|